• Hakkımızda
  • İletişim
  • Sayılar
No Result
Tüm sonuçları görüntüle
20 Ocak Çarşamba 2021
yolculuk
  • Aktüel
  • Emek
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kadın
  • Yaşam
    • Kültür&Sanat
  • Kent-Ekoloji
  • Sınıfsal Bakış
  • Blog
    • Devrim Kitaplığı
    • Enternasyonal Yolculuk
  • Aktüel
  • Emek
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kadın
  • Yaşam
    • Kültür&Sanat
  • Kent-Ekoloji
  • Sınıfsal Bakış
  • Blog
    • Devrim Kitaplığı
    • Enternasyonal Yolculuk
No Result
Tüm sonuçları görüntüle
Gazete Yolculuk
No Result
Tüm sonuçları görüntüle

#YolculukÇeviri | Koronavirüsün kolektif çıkmazına karşı kolektif bir karşılık vermeliyiz! – David Harvey

Covid-19 salgının neden olduğu kriz, Marx'ın insan özgürlüğü kavramı hakkında yeniden düşünmemiz için bir fırsat. David Harvey’nin Jacobin'de yazdığı gibi; bu krizi atlatmak için atılacak acil adımlar, aynı zamanda sermayeye bağlı olmayan farklı bir toplumu nasıl inşa edebileceğimizi gösteriyor

28.04.2020 22:14
5 0
#YolculukÇeviri | Koronavirüsün kolektif çıkmazına karşı kolektif bir karşılık vermeliyiz! – David Harvey
TweetPaylaşGönderGönderTara

David Harvey, 31 Ekim 1935 yılında İngiltere doğan sosyal kuramcıdır. Kapitalist ekonomideki şehirleşme üzerine çalışmalar yürüten Harvey, kent ekonomi-politiği, mimarlık ve kent planlaması, Marksizm ve sosyal teori, kültürel coğrafya ve kültürel değişim, çevre felsefeleri, ekolojik hareketler, farklılık coğrafyaları gibi birçok alanda üretimde bulunmuştur.

Harvey bu yazısında, dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs pandemisinin yaratacağı potansiyel toplumsal değişimlere ve emekçi sınıflar için çıkış yollarına ışık tutuyor. 


Bu yazıyı New York’ta koronavirüs krizinin tam ortasında yazıyorum. Yaşananlara dair nasıl tepki vereceğimizi kestirebilmek için zor bir zaman. Normalde bu tarz bir durumda biz anti-kapitalistler sokaklarda protesto ediyor olurduk.

Bunun yerine kolektif eylem biçimlerini gerektiren bu anda sinir bozucu bir bireysel izolasyondayım. Ancak Karl Marx’ın dediği gibi bizler tarihi kendi seçtiğimiz koşullarda yapamayız. Bu yüzden içinde bulunduğumuz koşullarda sahip olduğumuz fırsatlardan nasıl en iyi şekilde yararlanabileceğimizi bulmalıyız.    

Benim kendi koşullarım nispeten ayrıcalıklı. Çalışmaya devam edebiliyorum ama evden çalışabiliyorum. İşimden atılmadım ve hala maaşımı alabiliyorum. Tek yapmam gereken virüsten saklanmak. 

Yaşım ve cinsiyetim nedeniyle riski yüksek kategorideyim, bu yüzden temastan uzak durmam tavsiye ediliyor. Bu durum bana Zoom oturumları arasında düşünmek ve yazmak için bir hayli zaman veriyor. Fakat düşündüm ki New York’taki durumun özellikleri üzerinde durmak yerine olası alternatifler hakkında fikirler sunabilirim ve şu soruyu sorabilirim: Bir anti-kapitalist bu tarz koşullar hakkında nasıl düşünür? 

Yeni toplumun öğeleri 

Sözlerime Marx’ın başarısızlıkla sonuçlanan 1871 tarihli Paris Komünü devrimci hareketinde ne olduğuna dair yorumu ile başlamak istiyorum. Marx şöyle yazar:

“İşçi sınıfı Komün’den mucizeler beklemedi. Onun, halk kararıyla hayata geçireceği hazır ütopyaları yok. Kendi kurtuluşunu ve onunla birlikte bugünkü toplumun kendi iktisadi gelişimi aracılığıyla karşı konulmaz şekilde yönelmiş olduğu daha yüksek yaşam biçimini hazırlamak için, kendisinin, yani işçi sınıfının, koşullar gibi insanların da tümüyle dönüşmesini sağlayacak olan uzun mücadelelerden, bir dizi tarihsel süreçten geçmek zorunda olduğunu biliyor. Onun, hayata geçireceği idealleri yok; tek yapacağı, yıkılmakta olan burjuva toplumunun rahminde şimdiden gelişmiş bulunan yeni toplum öğelerini serbest bırakmak.“ Karl Marx (1871). Fransa’da İç Savaş (Erkin Özalp, Çev.) (2016) İstanbul: Yordam Kitap

Bu pasaj üzerine biraz yorum yapmama izin verin. Öncelikle tabii ki Marx, 1840’larda, 50’lerde ve 60’larda Fransa’da sayıları hayli fazla olan ütopik sosyalistlere çeşitli açılardan karşıydı. Ütopik sosyalizm, Joseph Fourier, Henri de Saint-Simon, Étienne Cabet, Louis Auguste Blanqui, Pierre-Joseph Proudhon ve benzerlerinin geleneğiydi. 

Marx, ütopik sosyalistlerin hayalperest olduklarını ve o anın emek koşullarını gerçekten değiştirebilecek pratikten uzak olduklarını düşünüyordu. Anın koşullarını değiştirebilmek için kapitalist toplumun ne olduğunu çok iyi bir şekilde kavramanız gerekir. 

Ancak Marx devrimci ufkun, işçilerin kendilerini özgürleştirmelerine odaklanması konusunda gayet netti. Bu formülasyondaki “kendileri” kısmı önemli. Dünyayı değiştirmek için herhangi bir büyük proje ayrıca “özün” değişimini de gerektirecektir. Yani işçiler kendileri de değişmeliler. Paris Komünü zamanında Marx bunu detaylıca düşünüyordu. Bununla birlikte, sermayenin kendisinin, değişimin imkanlarını yarattığını ve uzun mücadeleler yoluyla işçilerin yabancılaşmış emekten kurtulacakları yeni bir toplumun ana hatlarını “özgür kılmanın” mümkün olabileceğini de ifade etti. Devrimci görev, çökmekte olan eski burjuva toplumsal düzenin bünyesinde barındırdığı yeni toplumun öğelerini özgür kılmaktı.

Potansiyeli özgür kılın (*)

Eski ve çökmekte olan bir burjuva toplumu içinde yaşıyoruz, önce bunda mutabık olalım. Özgür kaldığını görmek istemediğim ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi her türlü çirkinliğe gebe olan bir burjuva toplum. Ancak Marx “eski ve çökmekte olan korkunç toplumsal düzendeki her şeyi ve tüm içindekileri özgür kılın” demiyor. Dediği şey çökmekte olan burjuva toplumunun işçilerin ve işçi sınıflarının özgürleşmesine katkıda bulunacak yönlerini seçmemiz gerektiği. 

Bu da soruları ortaya getiriyor: Bu ihtimaller neler ve nereden geliyorlar? Marx bunu Komün üzerine yazdığı broşürde açıklamıyor ancak daha önceki teorik çalışmalarının çoğu, işçi sınıfları için olumlu olanakların tam olarak ne olduğunu açıklamaya adanmıştı. Bunu büyük ölçüde açıkladığı yerlerden biri, Marx’ın 1857-58 kriz yıllarında yazdığı Grundrisse (**) adlı hacimli, komplike ve bitirilmemiş metnidir.

Grundrisse’deki bazı pasajlar tam olarak Marx’ın Paris Komünü savunmasında aklından geçirmiş olabileceği şeylere ışık tutuyor. “Özgür kılma” fikri o zamanki burjuva, kapitalist toplumunda neler olduğunu anlamakla ilişkilidir. Bu Marx’ın anlamak için sürekli uğraştığı şeydir.

Marx, Grundrisse’de teknolojik gelişim ve kapitalizmin doğasına içkin teknolojik dinamizm sorusunun üzerinde ayrıntılı biçimde durur. Marx’ın gösterdiği, kapitalist toplumun doğası gereği inovasyona, yeni teknolojik ve kurumsal olanaklara yoğun yatırımlar yapacağıdır. Bunun sebebi de bireysel bir kapitalist olarak eğer ben diğer kapitalistlerle rekabet içindeysem ve teknolojim rakiplerime göre üstünse daha fazla kâr elde edeceğim. Dolayısıyla her bireysel kapitalist, rekabet ettiği diğer firmalar tarafından kullanılanlardan daha kârlı bir teknoloji arama teşvikine sahiptir.

Bu yüzden teknolojik dinamizm kapitalist bir toplumun temeline gömülüdür. Marx bunu Komünist Manifesto’dan (1848) itibaren tanımladı. Bu, kapitalizmin daimi devrimci karakterini açıklayan başlıca kuvvetlerden biridir.

Kapitalizm asla mevcut teknolojisi ile yetinmeyecektir. Sürekli geliştirmeye çalışacaktır çünkü her zaman daha ileri teknolojiye sahip olan kişiyi, firmayı veya toplumu mükafatlandıracaktır. En gelişmiş ve dinamik teknolojiye hakim olan devlet, ulus veya güç bloğu liderlik bayrağını alacaktır. Bu yüzden teknolojik dinamizm, kapitalizmin küresel yapılarına entegre edilmiştir. En başından beri durum bundan ibaretti.

Teknolojik inovasyon

Marx’ın bu konuya bakış açısı hem aydınlatıcı hem de ilginç. Teknolojik inovasyon sürecini hayal ettiğimizde, genellikle birilerinin bir şeyler yaptığını ve yaptıkları şey her ne olursa olsun teknolojik bir gelişmenin araştırıldığını düşünüyoruz. Yani, teknolojik dinamizm belirli bir fabrikaya, belirli bir üretim sistemine, belirli bir duruma özgü. Fakat birçok teknolojinin bir üretim alanından diğerine yayıldığı ortaya çıkıyor. 

[Bu teknolojik öğeler – ç.] Yaygın ve genel hale geldiler. Örneğin bilgisayar teknolojisi her ne amaçla olursa olsun kullanmak isteyen herkes tarafından kullanılabilir. Otomasyon teknolojileri her türlü insan ve endüstri tarafından kullanılabilir.

Marx, İngiltere’de 1820’lere, 30’lara ve 40’lara gelindiğinde yeni teknolojik buluşların bağımsız ve serbest sektör haline geldiğini farketmişti. Yani artık tekstille ya da benzeri işle uğraşanlar istihdam ettikleri emeğin verimliliğini artıracak olanlar değiller. Bunun yerine, girişimciler her alanda kullanılabilecek yeni teknolojilerle ortaya çıkıyor.

Bunun, Marx’ın dönemindeki ilk ve esas örneği buhar makinesiydi. Bir sürü farklı kullanımı vardı. Buhar motorları ve demiryolları yapımı için kömür madenlerinden suyun tahliyesinde kullanılırken aynı zamanda tekstil fabrikalarındaki elektrikli dokuma tezgahlarında kullanılıyordu. Yani eğer inovasyon işine girmek istemiş olsaydınız, mühendislik ve makine yan sanayisi başlamak için ideal alanlardı.

Bütün ekonomiler, makine aletleri üretiminde uzmanlaşmış Birmingham şehri çevresindekiler gibi, yalnızca yeni teknolojilerin üretiminde değil ayrıca yeni ürünlerin üretimine de yöneldiler. Marx’ın döneminde bile teknolojik inovasyon kendi başına bir sektör haline geldi.

Kapitalizmin özgün mantığı (***)

Marx, Grundrisse’de teknoloji bir sektör haline geldiği zaman ve inovasyon yeni bir teknoloji için mevcut olan belirli piyasanın talebine bir karşılık işlevi görmek yerine yeni pazarlar yarattığı zaman neler olacağını detaylarıyla inceler. Yeni teknolojiler böylece kapitalist toplumun dinamizminin avantajı olurlar.

Sonuçlar hayli çeşitli. Bariz sonuçlardan biri şu ki teknolojiler asla statik değiller, asla sabit olmazlar ve çabucak demode sayılırlar. En son teknolojiden geri kalmamak stresli ve masraflıdır. Eskileşmeyi önlememek mevcut firmalar için felaket olabilir.

Bununla beraber toplumun bütün sektörleri; elektronik, ilaç, biyomühendislik ve benzerleri inovasyon uğruna inovasyonlar yaratmaya adanır. Her kim cep telefonu veya tablet gibi hayal gücünü yakalayacak teknolojik inovasyon yaratabilirse veya bilgisayar çipi gibi en fazla çeşiti içeren uygulamalara sahip olursa muhtemelen galip gelecektir. Dolayısıyla teknolojinin kendi başına sektör haline gelmesi fikri, Marx’ın kapitalist bir toplumun nasıl olduğu konusundaki açıklamalarında kesinlikle merkezi bir hale gelir.

Bu, kapitalizmi diğer bütün üretim tarzlarından ayırt eden şeydir. İnovasyon kapasitesi insanlık tarihinde her yerde ve her zaman bulunuyordu. Antik Çin’de feodal süreçte dahi teknolojik değişiklikler vardı. Ancak kapitalist bir üretim tarzında özgün olan, teknolojinin hem üreticilere hem tüketicilere satılan genelleşmiş ürünlerle bir sektör olmasıdır. 

Bu kapitalizme özgüdür. Bu kapitalist toplumun nasıl geliştiğinin temel etkenlerinden biridir. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, yaşadığımız dünya bu.

Makinenin uzantısı

Marx, bu gelişmenin mühim bir neticesine dikkat çekiyor. Teknolojinin bir sektör haline gelmesi amacıyla yeni bilgi biçimlerini belirli yollarla tedavüle sokmanız gerekir. Bu, bilimin ve teknolojinin dünyayı anlama yöntemleri olarak kullanılmasını gerektirir. Yeni teknolojilerin geliştirilmesi temelde entelektüel ve akademik disiplinler sayılarak bilim ve teknolojinin yükselişi ile bütünleşir. Bilim ve teknolojinin kullanımının ve bilginin yeni biçimlerinin oluşumunun devrim niteliğindeki teknolojik inovasyon için nasıl gerekli hale geldiğini fark etti.

Bu kapitalist üretim tarzının başka bir yönünü tarif eder. Teknolojik dinamizm, yeni bilimsel ve teknik bilginin üretimindeki dinamizmle ve dünyaya ilişkin çoğunlukla devrimsel nitelikteki yeni zihinsel kavramlarla ilişkilidir. Bilim ve teknolojinin alanları, yeni bilginin ve anlayışların mobilizasyonu ile kaynaşmıştır. Netice itibariyle MIT ve Cal Tech gibi tamamiyle yeni kurumların bu gelişmeye olanak tanımak için kurulmaları gerekiyordu. 

Marx şu sorularla devam eder: Bu durum kapitalizm bünyesindeki üretim süreçlerini ve emeğin (ve işçinin) bu üretim süreçlerine dahiliyetini nasıl etkiler? Kapitalizm öncesi dönemde, 15. ve 16. yüzyılda mesela, işçiler genellikle gerekli olan üretim araçlarının kontrolüne sahiptiler ve bu araçların kullanımında ustalaştılar. Kalifiye işçiler, belirli bilgilerin ve belli anlayışların tekeli haline geldiler, bu her zaman zanaat olarak addedildi diye ifade eder Marx. Ancak fabrika sistemine gelindiği zaman hatta dahası çağdaş zamana gelindiğinde artık durum pek de böyle değil. İşçilerin geleneksel zanaatları lüzumsuzlaştı çünkü teknoloji ve bilim onların yerine geçti. Teknoloji, bilim ve bilginin yeni biçimleri makine ile birleşti böylece zanaat da kayboldu.

Marx, Grundrisse’deki çarpıcı bir dizi pasajında yeni teknolojilerin ve bilginin makineye içkin hale geldiği durumdan bahsediyor: Artık işçinin aklına ihtiyaç duyulmuyor, işçi makinenin bir uzantısı, önemsiz bir makine operatörü olmak üzere bir kenara itiliyor. Eskiden işçilere ait olan ve sermayeye karşı onlara mutlak bir tekel güç veren yetenek ve bilgi ortadan kaybolur.

Bir zamanlar işçinin yeteneğine ihtiyaç duyan kapitalist, şimdi bu zorunluluktan kurtuldu ve bu yetenek makineye geçti. Bilim ve teknoloji vasıtasıyla üretilen bilgi makineye aktarılır ve makine kapitalist dinamizmin “ruhu” haline gelir. Marx’ın tanımladığı durum bu.

Emeğin özgürleşmesi

Kapitalist bir toplumun dinamizmi, bilim ve teknoloji tarafından yönlendirilen süreğen inovasyonlara kritik şekilde bağımlı hale gelir. Marx bunu kendi döneminde apaçık şekilde gördü. Bunların hepsi hakkında 1858 yılında yazıyordu! Fakat şu anda bu sorunun kritik ve önemli hale geldiği bir durumdayız elbette.

Marx’ın ele aldığı konuların çağdaş örneği yapay zeka sorunu. Şimdi bilim ve teknoloji vasıtasıyla yapay zekanın gelişiminin hangi aşamada olduğunu ve üretimde ne derece uygulandığını (veya uygulanma potansiyelini) bilmeliyiz. Aşikar etkisi işçinin yerine geçmek ve dahası üretim süreci kapsamında işçinin kullandığı hayal gücü, yetenek ve uzmanlığı etkisizleştirmek ve değerini düşürmek olacaktır.

Bu Marx’ı Grundrisse’de geçen aşağıdaki yorumu yapmaya yönlendirir. Hadi sizin için alıntılayayım çünkü bence gerçekten çok çok etkileyici.

“Üretim sürecinin basit bir emek sürecinden, doğa güçlerini kendi hizmetine sokan ve onları insan gereksinimlerinin hizmetinde çalıştıran bilimsel bir sürece dönüşmesi, canlı emek karşısında sabit sermayenin özelliği olarak ortaya çıkar” … “böylece bütün emek güçleri sermaye güçlerine aktarılır”

Bilgi ve bilimsel uzmanlık, kapitalistin hakimiyeti altındaki makinenin kapsamı içinde kalıyor artık. Emeğin üretken gücü, emeğe yabancı olan sabit sermayeye geçti. Emek bir kenara itildi. Böylelikle sabit sermaye, üretim ve tüketim söz konusu olunca kolektif bilgimizin ve anlayışımızın hamili oldu.

Marx bunun daha ötesinde çökmekte olan burjuva düzenin, emeğin yararına katkıda bulunabilecek nelere gebe olduğunun üzerinde durur. Bunun cevabı sermayedir: “Kasıtsız şekilde insan emeğini, enerji tüketimini minimuma indirir. Bu özgürleştirilmiş emeğin yararına sonuçlanacaktır ve emeğin özgürleşmesinin koşuludur.” Marx’ın görüşüne göre otomasyon ve yapay zeka gibi bir şeyin yükselişi, emeğin özgürleşmesinin koşullarını ve imkanlarını yaratır.

Özgür gelişme

Marx’ın Paris Komünü hakkındaki broşüründen alıntı yaptığım pasajda, emeğin ve işçinin kendini özgürleştirmesi merkezde duran bir konudur. Bu kabul edilmesi gereken bir konu. Ancak bu durumu potansiyel olarak bu kadar özgürleştirici kılan nedir?

Cevap basit. Bilim ve teknoloji bütünüyle emeğin toplumsal verimliliğini arttırıyor. Bütün makinelerle ilgilenen bir işçi kısa bir zaman zarfında fazla sayıda meta üretebilir. İşte Marx yine Grundrisse’de ifade eder ki:

“Bununla birlikte büyük sanayinin gelişmesi ölçüsünde gerçek servetin yaratılması, emek zamanından ve kullanılmış emek niceliğinden daha çok emek zamanı boyunca harekete geçirilen aracıların gücüne bağlıdır. Bu aracıların gücünün -onların etkili gücünün- onları üretmek için harcanan doğrudan emek zamanı ile hiçbir ilişkisi yoktur; daha çok bilimin genel düzeyine ve teknolojinin gelişmesine ya da bilimin üretime uygulanmasına bağlıdır.” … “Gerçek servet daha çok -büyük sanayi bunu açığa vurur- harcanan emek-zamanı ile bunun ürünü arasındaki görülmemiş orantısızlıkta, aynı zamanda da salt soyutlamaya indirgenen emekle, onun gözetimindeki üretim sürecinin zorlaması arasındaki nitel orantısızlıkta kendini gösterir.”

Ardından şunu ekler: (Marx burada o zamanlarda yazıları olan Ricardocu sosyalistlerden alıntı yapıyor) “12 saat yerine 6 saat çalışıyorsa, bir ulus gerçekten zengindir. Servet artı-emek zamanının” (gerçek servet) ” komutası değil, her birey için ve bütün toplum için doğrudan üretimde kullanılabilen zaman dışında yararlanılabilecek zamandır”

Kapitalizmi işçiler de dahil olmak üzere “bireyselliğin özgür gelişimi”nin olanaklarını üretmeye yönlendiren şey budur. Bu arada bunu daha önce ifade ettim ama tekrar söyleyeceğim: Marx her zaman ve her zaman kolektif eylemin ısrarla talep edeceği son noktanın bireyin özgür gelişimi olduğunu vurgulamıştır. Marx’ın yalnızca kolektif eylemi savunduğu ve bireyciliğin bastırılmasıyla ilgilendiğine dair yaygın olan kanı yanlıştır.

Aslında tam tersidir. Marx, bireysel özgürlüğün kazanılması için kolektif eylemin seferber edilmesinden yanadır. Birazdan bu düşünceye tekrar döneceğiz. Ancak burada kritik olan nokta, bireylerin özgür gelişme potansiyelidir. 

Zorunlu ve Zorunlu Olmayan Emek

Bütün bunlar toplumun günlük yaşamını yeniden üretmek için gereken emek miktarı anlamına gelen gerekli emeğin azaltılmasını esas alır. Emeğin artan verimliliği, toplumun temel ihtiyaçlarının kolayca halledilebilmesi anlamına gelecektir. Bu da sonrasında özgür kılınacak bireylerin potansiyel sanatsal ve bilimsel gelişimleri için kullanılabilir boş zamanı sağlayacaktır.

Başta bu, ayrıcalıklı azınlık için bir zaman olacaktır ama eninde sonunda herkes için kullanılabilir  zaman yaratacaktır. Demek ki bireyleri istediklerini yapabilmeleri için özgür kılmak kritik çünkü gelişmiş teknoloji kullanarak temel ihtiyaçlarla ilgilenebilirsiniz.

Marx’ın bahsettiği sorun şudur: “Sermaye artık süreç halindeki çelişkidir, çünkü en alt düzeye indirilmesini engeller ve bir taraftan da emek-zamanını servetin tek ölçüsü ve kaynağı olarak ortaya koyar. Bu yüzden, emek-zamanını gereksiz zaman biçiminde çoğaltmak için gerekli-zaman biçiminde azaltır.” 

Burada, Marx’ın gereksiz biçim olarak bahsettiği şey artı değerdir. Soru, bu noktada kimin bu artı değere el koyduğu? Marx için sorun bunun elde edilebilir olması değil, emek tarafından elde edilebilir olmamasıdır. Eğilim “bir tarafta kullanılabilir zamanın yaratılması” iken diğer tarafta ise sermaye sınıfının faydası için “onu artı-emeğe dönüştürmek”tir. Bunun, emeğin özgürleşmesi için uygulanması tercih edilmez. Burjuvazinin ceplerini doldurmak ve bununla birlikte burjuvazinin geleneksel araçlarıyla sermaye birikimi için uygulanır.

İşte temel çelişki budur. Marx, “Ulusun zenginliği. Bunu nasıl anlayabiliriz?” diyor ve devam ediyor: “Ulusun zenginliğini paranın biriktirilmesi olarak anlayabilirsiniz ve geri kalan her şey birilerinin emirleridir.” Ancak gördüğümüz gibi Marx için “”12 saat yerine 6 saat çalışıyorsa, bir ulus gerçekten zengindir. Servet, artı-emek zamanının” (gerçek servet) ” komutası değil, her birey için ve bütün toplum için doğrudan üretimde kullanılabilen zaman dışında yararlanılabilecek zamandır.”

Yani bir toplumun refahı, herhangi bir kısıtlama olmaksızın, temel ihtiyaçlarımız da zaten karşılanıyor olacağından canımız her ne istiyorsa yapabileceğimiz kullanılabilir boş zamanımızın ne kadar olduğuyla ölçülür. Marx’ın iddiası şudur ki: Bu tür bir toplumun inşa edilebilmesi için kolektif eyleme ihtiyacınız vardır. Ancak egemen sınıf ilişkileri ve sermaye sınıfının gücünü kullanması buna engel olan gerçekliktir.

Karantina altında

Şu anda, koronavirüsün bir sonucu olarak ekonomik çöküşün ve karantina halinin enteresan  yankıları var. Birçoğumuz, bireysel olarak fazlasıyla kullanılabilir boş zamanımızın olduğu bir durumdayız. Çoğumuz eve sıkışmış haldeyiz. 

İşe gidemiyoruz; normalde yaptığımız şeyleri yapamıyoruz. Peki bu zamanımızla ne yapacağız? Çocuklarımız varsa elbette daha fazla sorumluluğumuz var. Ancak nihayetinde önemli ölçüde boş vaktimizin olduğu bir durumdayız.

İkinci olarak, elbette yaygın bir işsizlikle karşı karşıyayız. ABD’de elde edilen son veriler gösteriyor ki yaklaşık 26 milyon insan işini kaybetti. Şimdi, birisi bunun bir felaket olduğunu söyleyebilir, ve elbette bu bir felaket çünkü işinizi kaybettiğinizde markete giderek yeniden ürettiğiniz emek gücünüzü üretme kapasitenizi de kaybedersiniz çünkü paranız yoktur. 

Birçok kişi sağlık sigortasını kaybetti birçokları ise işsizlik yardımlarına erişmekte güçlük çekiyor. Konut hakları ise kira ve kredi ödemelerinin günü geldiği için tehlikede. ABD nüfusunun çoğunun, muhtemelen tüm hanelerin yüzde ellisinden fazlasının, geçin bugün yaşanan krizi, küçük krizlerle dahi başa çıkabilmek adına bankada 400 dolardan fazla paraları yok.

Yeni bir işçi sınıfı

Bu insanlar çok yakında kendilerinin ve çocuklarının yüzlerine vuran açlıkla sokaklara dökülecekler. Ama hadi duruma daha derin biçimde göz atalım.

Sayıları artan hasta nüfusa bakması veya gündelik yaşamın devamı için gerekli asgari hizmetleri sağlaması beklenen işgücünün demografik yapısı cinsiyet, ırk ve etnik köken açısından fazlasıyla asimetriktir. Bu çağdaş kapitalizmin ön saflarında bulunan “yeni işçi sınıfı”dır. Üyeleri iki yükün altındalar; çalışırken virüse yakalanma konusunda en yüksek risk grupları onlar ve virüs kaynaklı ekonomik çöküş nedeniyle hiçbir finansal olanakları olmadığı halde işten çıkarılacak olanlar da işçiler.

Afro-Amerikanların, Latinlerin ve yevmiyeli işçi kadınların çoğunlukta olduğu günümüz ABD işçi sınıfı bugün, ya insanların bakımı ve (market, bakkal gibi) temel hizmetlerin sürdürülmesi sırasındaki bulaşma riskinin ya da sağlık hizmeti dahil hiçbir avantajı olmayan işsizliğin onları beklediği korkunç bir tercihle karşı karşıya.

Bu işgücü, uzun süredir kötü bir durum olduğunda ya kendilerini ya Tanrı’yı suçlayan ama asla kapitalizmin problemin özü olduğunu düşünmeye cüret edemeyen uslu neoliberal özneler gibi davranmak üzere sosyalleştirildiler. Ama uslu neoliberal özneler bile sosyal düzenin yeniden üretimini sağlamak için taşımaları gereken orantısız yükün farkına varıyorlar ve pandemiye verilen karşılığın sorunlu olduğunu görebiliyorlar.

Yeni bir toplum

COVID-19’la uğraşırken bu ciddi krizden çıkabilmemiz için kolektif eylem biçimleri gerekiyor. Virüsün yayılmasını kontrol altına alabilmek için ve karantina, sosyal mesafe tarzı önlemler konusunda da kolektif eyleme ihtiyacımız var. Nasıl istiyorsak öyle yaşayabilmemiz için bizi özgür kılacak bu kolektif eylemler zorunludur çünkü şu an istediğimiz gibi hareket edemiyoruz. Bu durum sermayenin ne olduğunu anlamamız için güzel bir metafor olarak da karşımıza çıkıyor. Sermaye, kendi zenginliğinin kaynağı olduğumuz için çoğumuzun istediğini yapmakta özgür olmadığı bir toplum yaratıyor.

Marx’ın demek istediği belki de, 26 milyon işsizin kendilerini idame ettirecek kadar para bulabilse, yaşamak için meta satın alabilse, yaşamak için ihtiyaç duyduğu evi kiralayabilse neden kendilerini yabancılaştıran işten özgürleşmek için uğraşmasınlar?

Başka bir deyişle, bazıları önceden çok kötü işlerde çalışsalar da işe geri dönmesi gereken 26 milyon insanın olduğunu basitçe söyleyerek bu krizden çıkmayı mı istiyoruz? Böyle mi bu işten kurtulmak istiyoruz? Ya da herkesin bir şeyler yiyebilmesini, herkesin düzgün bir yaşayacak yere sahip olmasını -ki böylece evden zorla çıkartmaları da engelleyebiliriz ve herkesin kirasız yaşayabilmesini sağlayacak temel mal ve hizmetlerin üretimini organize edecek bir yol olup olmadığını sormak istiyor muyuz? İçinde bulunduğumuz an, alternatif bir toplumun yaratılması hakkında ciddi olarak düşünmemiz gereken bir an değil midir?

Eğer bu virüsle başa çıkabilecek kadar dayanıklı ve gelişmiş isek neden aynı zamanda sermayeyi alt etmeyelim? Hepimiz işimize geri dönmek ve her şeyi kriz başlamadan önceki haline getirmek istiyoruz demek yerine belki de şöyle demeliyiz: Neden bu krizden tamamiyle farklı bir sosyal düzen yaratarak çıkmıyoruz?

Neden mevcut çökmekte olan burjuva toplumunun gebe olduğu o inanılmaz bilim, teknoloji ve üretken kapasite unsurlarını almıyoruz ve onları özgürleştirmiyoruz, daha önce var olan her şeyden tamamen farklı bir şey yaratabilelim diye yapay zeka, teknolojik değişim ve kurumsal biçimlerden faydalanmıyoruz?

Alternatife Kısa Bir Bakış

Nihayetinde, bu krizin ortasında, yoksul mahalle ve gruplara ücretsiz temel besin temin etmekten ücretsiz tıbbi tedaviye, internet üzerinden alternatif erişim yapıları vb gibi her türlü alternatif sistemleri deneyimliyoruz. Aslında, yeni bir sosyalist toplumun ana hatları ortaya çıkarılıyor ki muhtemelen bu sebeple sağcılar ve sermaye sınıfı bizi salgın öncesindeki duruma götürmek için telaşlı. 

Bu, bir alternatifin nasıl olabileceğini düşünmek için bir fırsat anıdır. Bir alternatif olasılığının aslında var olduğu andır. Düşünmeden tepki vermek ve “26 milyon işi acilen geri almalıyız” demek yerine kolektif iradenin örgütlenmesi gibi halihazırda var olan şeyleri büyütmeye çalışmalıyız. 

Bu, şu anda sağlık alanında gerçekleşiyor ancak gıda ve pişmiş yemeklerin temininin toplumsallaşması aracılığıyla da gerçekleşmeye başlıyor. Şu anda New York’ta, birçok restoran çalışmaya devam ediyor ve bağışlar sayesinde işini kaybeden ve geçinemeyen nüfusun çoğunluğuna ücretsiz yemek sağlıyor. 

“Güzel, işte bu bizim kriz anında yaptığımız şey” demek yerine tam da söylememiz gereken anda, neden restoranlara “sizin göreviniz herkes günde en az bir ya da iki kez yeterli beslensin diye nüfusu beslemektir” demiyoruz.

Sosyalist Tahayyül

Biz halihazırda bu sosyalist toplumun öğelerine sahibiz; birçok okul, okul yemeğini karşılıyor örneğin. Bu durumu sürdürelim veya en azından umursadığımız zaman nelerin mümkün olabildiğini fark edelim. Sosyalist tahayyülü kullanarak alternatif bir toplumu inşa etmenin zamanı değil mi şu an?

Bu bir ütopya değil. Pekala, Yukarı Batı Yakası’nda bir süredir kapalı ve faal olmayan restoranları bir düşünelim. İnsanları buraya geri alalım. Böylece yemek üretimine başlayabilirler, sokaklardaki ve evlerdeki insanları besleyebilirler ve yaşlı insanlara yemek ulaştırabilirler. Hepimizin bireysel olarak özgür olabilmesi için bu tür kolektif eylemlere ihtiyacımız var. 

Şu anda işsiz olan 26 milyon insan işine dönmek zorunda kalırsa, belki de on iki saat yerine günde altı saat çalışmalılar ve böylece biz de dünyanın en refah devletinde yaşamanın ne anlama geldiğine dair farklı bir anlayışın doğuşunu kutlayabiliriz. Belki de Amerika’yı gerçekten harika yapabilecek şey budur (‘yeniden’ kelimesini tarihin çöp sepetinde çürümeye bırakarak). 

Marx’ın tekrar ve tekrar ve tekrar üzerinde durduğu nokta şu ki; her ne kadar burjuva ideolojisinde sürekli olarak tersi vaaz edilse de, gerçek bireyciliğin, özgürlüğün ve kurtuluşun temeli kolektif eylem vasıtasıyla tüm ihtiyaçlarımızın karşılandığı durumdur ki böylece günde yalnızca altı saat çalışmamız gerekir ve geri kalan vakti arzu ettiğimiz gibi kullanabiliriz. 

Velhasıl, alternatif sosyalist bir toplumu inşa etmenin olanaklarını ve dinamizmini düşünmek için ilginç bir an değil mi? Ancak, böyle özgürleştirici bir yoldan gidebilmek için başta yeni bir gerçekliğin yanı sıra yeni bir hayalin olanaklı olduğunu görmek adına kendimizi özgürleştirmeliyiz.

(*) Harvey Marx’ın sıkça kullandığı “özgür kılma” kavramına atfen böyle bir kalıp kullanıyor.

(**) Karl Marx (1939). Grundrisse – Ekonomi Politiğin Eleştirisinin Temelleri  (Arif Gelen, Çev.) (2013) Ankara: Sol Yayınları

(***) Harvey bu bölümü “Running to Stand Still” olarak adlandırmıştır. Yerinde durabilmek, yerini koruyabilmek için koşmak olarak çevirilebilse de, anlam olarak sizi geriye iten bir kuvvete karşı direnme halini, koşma zorunluluğunu ifade eder. Kapitalizm’in mevcut pozisyonunu koruyabilmek adına hareket biçimini kastetmektedir. Aynı adlı bir U2 şarkısı da vardır.

Bu yazı, Üniversiteli Dayanışma Ağı gönüllülerinden Büşra Islak ve Ekin Çakıcı tarafından çevrilmiştir.

 

Etiketler: çeviriCovid-19David HarveyemekGrundrisseişçi sınıfıkapitalizmkoronavirüskovid 19marxpandemisalgınsosyalizmteknolojitoplum
Tweet2Paylaş4GönderPaylaşTara

İlgili Gönderiler

Bir AKP rüyası: Kadın üniversiteleri – Öyküm Bozbay

Bir AKP rüyası: Kadın üniversiteleri – Öyküm Bozbay

20.01.2021 11:09

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Japonya’da bulunan Mukogawa Kadın Üniversitesi’ni geçtiğimiz yıllarda ziyarette bulunmuş ardından "Bu üniversiteyi inceleyeceğim. Bunun yanında...

Gözaltına alınan yazar İsmail Beşikçi serbest bırakıldı

#YolculukBlog | Ali Baran Akmaz yazdı: İsmail Beşikçi kimin dostu?

20.01.2021 09:18

Gazete Yolculuk Haber Merkezi İsmail Beşikçi’yle ilgili güncel tartışmalar hakkında konuşurken meseleye gereken önemi vermeden yaklaşmak haksızlık olacaktır. Sonuç olarak...

Meslek liseleri: Memleket meselesi değil sermayeye ucuz iş gücü – Veysel Kılıç

Meslek liseleri: Memleket meselesi değil sermayeye ucuz iş gücü – Veysel Kılıç

19.01.2021 12:20

AKP iktidarının ve patronların sürekli gündeminde olan meslek liseleri  eğitim alanının önemli bölümünü oluşturuyor. Meslek liselerini ‘memleket  meselesi’ olarak gören...

Dersim’de HDP il eş başkanlarının da aralarında olduğu 8 kişi gözaltına alındı

HDP’yi kapatma saldırısı: Susma sustukça sıra sana gelecek!.. – Tuner Tekin

16.01.2021 20:54

HDP’yi kapatma tehdidi sürekli gündemde tutuluyor ve seviyesi yükseltiliyor. Son olarak MHP gerekli adım atılmazsa HDP’yi kapatma yönlü başvuruyu kendilerinin...

#YolculukÇeviri | Koronavirüs salgını döneminde mücadeleler: Avusturya’da yaşayan yatılı bakım işçileri – Cornelia Igas (*)

#YolculukÇeviri | Koronavirüs salgını döneminde mücadeleler: Avusturya’da yaşayan yatılı bakım işçileri – Cornelia Igas (*)

16.01.2021 17:01

Gazete Yolculuk Haber Merkezi Avusturya’da yatılı bakım görevlisi olarak çalışan 38 yaşındaki Romanyalı göçmen Cornelia Igas,  göçmen olarak güvencesiz bir...

#YolculukBlog | Soner Erdoğan yazdı: “Sözde” olmayan ne kaldı ki?

#YolculukBlog | Soner Erdoğan yazdı: “Sözde” olmayan ne kaldı ki?

14.01.2021 09:03

Kılıçdaroğlu’nun “sözde Cumhurbaşkanı” nitelemesi üzerinde fırtınalar koparıldı. Daha önce defalarca dillendirilmiş sözkonusu kelimeye bu kez verilen aşırı tepki siyasal iktidarın...

Bismil kayyumunun AKP usulü kadına şiddet önlemi: “Evlilik okulu”
Kadın

Bismil kayyumunun AKP usulü kadına şiddet önlemi: “Evlilik okulu”

20.01.2021 13:03

Bismil kayyumu, başlattığı “Evlilik okulu”nda, “temizlik ve hijyen, sağlıklı beslenme, doğru alışveriş usulleri” gibi konular üzerinden kadına yönelik şiddeti önleyeceğini...

Daha fazla oku
Ümitcan Uygun’un kardeşinden de tehdit: “Aleyna’nın ölümünü sen de tadacaksın”

Ümitcan Uygun’un kardeşinden de tehdit: “Aleyna’nın ölümünü sen de tadacaksın”

20.01.2021 12:49
Ekrem İmamoğlu’na açılan TÜRGEV davası ilk duruşmada reddedildi

Ekrem İmamoğlu’na açılan TÜRGEV davası ilk duruşmada reddedildi

20.01.2021 12:06
Diyanet Başkanı Erbaş: İdeal toplum için din ve eğitim hizmetlerini en ileri seviyeye getirmeliyiz

Diyanet Başkanı Erbaş: İdeal toplum için din ve eğitim hizmetlerini en ileri seviyeye getirmeliyiz

20.01.2021 11:36
Bir AKP rüyası: Kadın üniversiteleri – Öyküm Bozbay

Bir AKP rüyası: Kadın üniversiteleri – Öyküm Bozbay

20.01.2021 11:09
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Sayılar
gerçeğin devrimci sesi!

© 2018 Tüm hakları saklıdır. Sitede yayımlanan orijinal içeriklerinin kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Adali Labs 2016

No Result
Tüm sonuçları görüntüle
  • Aktüel
  • Emek
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kadın
  • Yaşam
    • Kültür&Sanat
  • Kent-Ekoloji
  • Sınıfsal Bakış
  • Blog
    • Devrim Kitaplığı
    • Enternasyonal Yolculuk

© 2018 Tüm hakları saklıdır. Sitede yayımlanan orijinal içeriklerinin kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Adali Labs 2016

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Create New Account!

Fill the forms bellow to register

All fields are required. Log In

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

Gazete Yolculuk'u anasayfanıza ekleyin!

Ekle