AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Japonya’da bulunan Mukogawa Kadın Üniversitesi’ni geçtiğimiz yıllarda ziyarette bulunmuş ardından “Bu üniversiteyi inceleyeceğim. Bunun yanında toplam 80 kadın üniversitesini, şu anda büyükelçime de görev veriyorum, incelemek suretiyle ülkemde de bunun adımını atacağız” diyerek çalışmalara başlamıştı.
Bu çalışmaların en önemli ayağı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kalkınma planı olan ve 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı’nda bu projeye yer vermek oldu. Sonrasında ise projeyi daha meşru bir zemine dökmek adına ‘Kadın Üniversitesi ve Eğitim Vakfı’ adıyla Hatay’da bir vakıf kurdu.
Aynı zihniyet ayrı projeler
AKP’nin ilk iktidara geldiği günlerden bu yana yürüttüğü toplumsal cinsiyet politikalarının belleğimizdeki çekmecesini açarsak eğer çok tanıdık pratikleri göreceğiz. Bu bitmek bilmeyen ve meşru olmayan zeminlerde uygulanmaya çalışılan pratikler aslında AKP zihniyetinin toplumsal cinsiyet politikalarına yansıyan panoramalarıdır. Özel olarak kendi hegemonyasını kadınların kontrolü üstünden kurmaya çalışan ataerkil zihniyetle bütünlemiş iktidar, kendi yarattığı politikalarının iç çıkmazlarını kadınlar üstünden çözmeye çalışıyor.
İktidar sahip olduğu ataerkil zihniyetine içkin problemler hususunda doğal olarak, ataerki ile savaşmak yerine, ataerkiyi besleyecek projeler geliştiriyor. AKP zihniyeti ve onların işbirlikçi kadın düşmanı dostları verdikleri her demeçte bu zihniyetin yansıması ile kadınlar üstünden var etmeye çalıştıkları hegemonya inşasını toplumsal normlarla beraber eril dilleriyle projeler hazırlayarak kamuoyuna sunuyorlar. Kadın üniversiteleri, pembe taksi, kadınlara özel otobüs seferler gibi projeler bunlar sadece bazılarıdır.
Asıl sorumlu sizlersiniz
AKP, en çok korktuğu ve iktidarının ilk yıllarından beri altını oyan ‘kültür’ meselesini değiştirip dönüştürmek için kolları sıvayarak bunun için birçok açılım ve reformu sahneye koymaya çalıştı. Bu meselenin en büyük motor gücü elbette “muhafazakâr” bir yaşam biçimine’’ geçiştir. İktidarının devamlılığını sağlayabilmek için yeni bir kültür inşası sağlama ihtiyacında olan AKP, içselleştirmeye çalıştırdığı kültürel öğeleri kendi normlarına göre yeniden oluşturuyor. Bu öğelerin çok büyük bir kısmını ataerkil kültürden beslenerek oluşturduğu, inşa sürecinin başından beri toplumsal yaşamda yansımalarını gösteriyor. Kadın cinayetlerinin artması, kadınların iş yaşamında silikleştirilmeye çalıştırılması, kadına şiddetin normalleştirilmesi gibi sonuçlar bu durumun göstergesidir.
AKP iktidarı toplumun her alanında muhafazakâr bir yaşam biçimini örgütlemeye çalışırken elbette öncelik sırasında en başlarda kadınlar yer alıyor. Erdoğan, kadınları kamusal alandan sürerek yaşam alanlarının sadece evden ibaret olması için birtakım pratiklere ihtiyaç duyuyor.
AKP iktidarı kamusal alanda varlık gösteren kadınlar için çemberi daraltmaya ant içmiş durumda. Kadınlara çizdiği sınırlara doğru yönlendirmeye çalışan AKP, eril zihniyetinin toplumdaki yansımalarına karşı sahte bir yargılayıcı tavır alarak hedef şaşırtmak için kadınları suçlu ilan ediyor. Topluma, “Kadınlar eğer benim çizdiğim çizgilerde yaşamazsa başına gelecek her şeyden sorumlu kendileridir” algısı yaratarak geliştirdiği projeleri uygulamak için kendine meşru zeminler yaratmaya çalışıyor.
Proje ithalatçısı Japonya
Kadın üniversiteleri projesi ile bireyleri değişip dönüştüren deneyimlerle dolu olan üniversite yıllarından kadınları mahrum bırakarak, onları gelecekte iş statüsü ile yer alabilecekleri kamusal alandan ayrıksı düşürmeye çalışıyor. Karma eğitimin sunduğu olanaklardan onları uzak tutmaya çalışıyor. “Kadının yeri evidir” düşüncesiyle bilimsel eğitim-öğretim birikiminden uzak biçimde sadece ‘ev işlerini’ ve ‘ev yaşamında yapılması’ gereken edimleri öğretmek için kurulan bu üniversiteler, toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmeyi hedeflemekte. Erdoğan’ın gıpta ile söz ettiği Japonya’daki kadın üniversitesini incelediğimizde bunun hiç de masumane bir üniversite olmadığını, Japonya’daki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir ürünü olduğu açıkça görülüyor. Japonyalı kadınları tek tipleştirmeye çalışmak ve onları ‘nazik bir prensese’ dönüştürmek bu üniversitenin görünmez şiarı. Kadınları ‘savunmasız, korunmaya muhtaç, güçsüz’ insanlar olarak görmek ne sadece Japonya iktidarına ne de AKP iktidarına özgü bir durum. Bu durum tüm eril zihniyete sahip iktidar anlayışlarında mevcut.
Kadınların yaşam alanlarını daraltabildiği ölçüde daraltan AKP zihniyetinin son yıllarda yarattığı kadınlar üzerinde yaratmaya çalıştığı korku iklimi ve genel anlamda kadın düşmanı pratikleri, kadınların mücadelesi sebebiyle çoğunlukla boşa düşmüştü. Saray rejimi ve iş birlikçilerinin dört koldan saldırdığı, açıktan hedef gösterdiği yükselen kadın mücadelesi karşısında bu tür eril pratiklerin bir karşılığı olmayacaktır. Kadınlar, kendi yaşamlarını tüm mücadele biçimleri ile savunarak ataerkinin örmeye çalıştığı bu duvarı elbette yıkacaktır. Biz kadınlar biliyoruz ki omuz omuza var olduğumuz her alanda mücadelemizi yükselteceğiz.