“Sistemin kendileri için çalışmadığını düşündüklerinde insanların demokrasiyi benimsemesini nasıl bekleyebiliriz?”
Pay Pal’in başkanı Dan Schulman, Davos toplantıları sırasında bir tartışmada sarfetti bu sözleri.
Ford Vakfı Başkanı Darren Walker da aynı toplantılardan birinde kapitalizme inandığı için kapitalist olduğunu söyledikten sonra ekledi: “Ancak kapitalizm sürdürülecekse, Milton Friedman tarafından propaganda edilen ideolojiye çivi çakmalıyız.”
Walker’ın Friedman’ın adını anarak çivi çakılması gerektiğini söylediği ideoloji neoliberalizmdi. Devletin ekonomik yaşamdan elini çekmesi, sosyal yardım ve hizmetlerin kaldırılması gerektiğini söyleyen, zenginlerin elinde büyüyen servetin yoksullara da akacağı ve özgürlük getireceği sahtekarlığını vazeden, yerkürenin sermayenin dizginsiz sömürüsü için dikensiz gül bahçesine çevrilmesinin teorisi olarak da tarif edilebilecek bu hakim ideoloji ne oldu da hedefe konmuştu?
Bu soruya yanıt vermeden önce “Dünya Ekonomik Forumu”nun (Davos) sanki bir anti kapitalist grup tarafından yapıldığını düşündürten resmi web sitesindeki “Great Reset/Büyük Sıfırlama” videosundan da bahsetmek lazım. Ki bu video, kapitalizme ilişkin inancın yeniden tesis edilmesi amacının bir kampanya biçiminde yürütülmeye başlandığını da gösteriyor.
Video‘da; pandemi, açlık, yoksulluk, George Floyd protestoları, çevre felaketi ile ilgili görüntüler ardı ardına veriliyor, ara başlıklarla da ana fikre doğru yönlendiriliyoruz: “Dünya değişmeli”, “zorluklarımız daha büyüdü”, “kırılganlıklarımız açığa çıktı”, “herkesin oynayacak bir rolü var” denildikten sonra öneri geliyor: Great Reset/Büyük Sıfırlama.
Bir videonun geriye doğru sarılması gibi kapitalizmin başa sarılmasından bahsediliyor. Sistemin olumsuzluklarından arınarak yoluna devam etmesinden yani…
Günümüz dünyası neoliberal yalanların ipliğinin pazara çıktığı, onu savunmaya kalkacak olanların “aklından zoru” olmakla itham edileceği bir gerçekliğin içine sürüklenmiş durumda. En zengin 10 kişinin servetinin en yoksul milyarların gelirine sahip olduğuna dair rakamlar bile bunu anlatmaya yeter. Küçük bir azınlığın bir kara delik gibi dünyanın zenginliğini emdiği, kalanların ise hayatta kalabilmek için uğraş verdiği bir dünyadan bahsediyoruz.
2008 krizi; kamu kaynaklarının sermayeye peşkeşi
2008 kriziyle birlikte devletlerin sınıf niteliği iyice açığa çıktı, batmakla karşı karşıya kalan, hatta kimileri batan, başta bankalar olmak üzere büyük sermaye kuruluşlarını kurtarmak için trilyonlarca dolar harcayan devletler konu işçiler, emekçiler olunca kaynak yokluğundan bahsediyorlardı. Ötesi, sermayeye aktarılan kaynak halkların sefalete itilmesi pahasına, onların sırtından sağlanıyordu. Dayatılan bu zalimane politikaların ekonomik, siyasal ve sosyal sonuçları oldu: Ekonomik olarak yoksullaşma, siyasal olarak şaşırtıcı seçim sonuçları, sağdan ve soldan yerleşik düzen karşıtı söyleme sahip yeni siyasal hareketler, göçmen hareketleri vs. gibi.
Özcesi dengelerin bozulduğu, kaotik bir durumun yavaş yavaş uç vermeye başladığı bir döneme girildi. Geçen yıl pandemiye rağmen milyonlarca Amerikalının sokaklara çıktığı George Floyd protestoları ve yeni girdiğimiz yıl olan 2021’de yaşanan “Kongre Baskını” en sağlam denilen kalelerin bile sarsıldığını gösteriyordu. Sarı Yeleklilerin uzun soluklu direnişi, Avrupa’nın, Asya’nın, Latin Amerika’nın değişik ülkelerinde sokakların karıştığını gösteren görüntüler vs. bütün coğrafyalarda ezilenlerin öfkesinin ve bir arayış içine girdiklerinin göstergesiydi.
Bu göstergelerin emperyalist merkezler tarafından da çok yakından izlendiği, analize tabi tutulduğunu gösteren araştırmalar kamuoyuna da yansıdı. Bunun çarpıcı örneklerinden birisi IMF’in geçen yıl ilk defa kitlesel protesto endeksi hazırlamaya başlamasıydı. Bu emperyalist teşkilat dünyanın değişik ülkelerinde çıkan geniş gazete haberleri veritabanını kullanarak, 1980’lerden bu yana protesto hareketlerinin yükseliş ve düşüşünü modelledi. Buna göre 2019, tüm dünyada en büyük protesto dalgasının yaşandığı yıl oldu.
Endeksin 2020 yılı Ekim ayındaki Dünya Ekonomik Görünümü’nde, pandemi nedeniyle protestoların azaldığı, ancak bunun uzun süreceğinin düşünülmediği belirtiliyor ve şöyle deniyordu:
“Krizin azalmasıyla birlikte huzursuzluğun daha önce var olduğu yerlerde yeniden ortaya çıkmasını beklemek mantıklıdır, tek başına COVID-19 krizi nedeniyle değil, temelde yatan sosyal ve politik meseleler ele alınmadığı için. Krizin kurumlara güven eksikliği, kötü yönetişim, yoksulluk veya eşitsizlik gibi sorunları ortaya çıkardığı veya şiddetlendirdiği durumlarda tehditler daha büyük olabilir.”
Görüldüğü gibi emperyalist merkezler varılan aşamanın çok büyük sosyal ayaklanmalar için zemin yarattığı öngörüsünde bulunuyorlar. Ve buna dönük önlem arayışındalar.
Dünya halkları, tekelci sermayenin çok küçük bir azınlığın el koyduğu/gasp ettiği zenginlik pahasına büyük bir sefaletin içine itilmiş durumda. İtildikleri noktada büyük bir endişe ve kaygı içindeler. Bu durumu ortaya koyan araştırmalardan biri olan 27 ülkede yapılan “Edelman Halkla İlişkiler”in ulaştığı sonuçlar çok çarpıcı:
Ankete göre, katılımcıların yüzde 57-59’u hükümet liderlerinin, iş dünyası liderlerinin ve gazetecilerin kasten insanları yanılttığını düşünüyor. Yine katılımcıların yüzde 84’ü işini kaybetmekten endişe duyuyor (yüzde 53 korkuyor);
Yüzde 54’ü iş kayıplarının yaşandığı veya işçilerin çalışma saatlerini azalttığı bir şirkette çalışıyor; Yüzde 56’sı, salgının çalışanların yerini yapay zekaya veya robotlara bırakma oranını hızlandıracağından endişe ediyor.
Aynı araştırma kuruluşunun geçen yıl yaptığı başka bir ankete göre de katılanların yüzde 56’sı “Bugün kapitalizmin dünyada yarardan çok zarar verdiğini” düşündüğü açığa çıkmıştı. Ayrıca yüzde 74’ü adaletsizlik, yüzde 73’ü de değişim arzusuna sahip olduğunu ifade etmişti. Katılımcıların yüzde 48’i de “Sistem beni yüzüstü bırakıyor” düşüncesi içinde olduğunu ifade etmişti.
“Büyük Sıfırlama”, kapitalizme ilişkin umutları yeniden diriltme amacının ürünü
Bu ve benzeri araştırmalar, sermaye çevrelerinin önde gelenlerinin ifade ettikleri, Dünya Ekonomik Forumu’nun “Büyük Sıfırlama” demogojisi vs. dünya halklarının içine itildiği koşullara dönük olası tepkilerine, patlamalarına karşı uyarı ve önlem arayışının ifadesi.
Sermaye sözcüleri ve kurumları pandemi ile ortaya çıkan durumun “Büyük Sıfırlama” gibi iddialı sözler etmek açısından uygun fırsat sunduğunu düşünüyorlar. İstikrarsızlık içine sürüklenmiş sistemin eski işleyişine kavuşturulması için önlemler alınıyor, büyük harcamalar yapılıyor. Bu gerçeklikten yola çıkarak tabloyu şöyle göstermeye çalışıyorlar: Zengin fakir herkesi eşitleyen virüsten kurtulmak için kolektif bir gayretle mücadele eden büyük insanlık. Konjonktürel politikalar kapitalizmin halk yararına sonuçlar üretebileceği algısına basamak yapılmak isteniyor.
Bütün bunlar ortak gelecek ideali etrafında birleşmiş bir insalık ülküsüne ulaşabileceğimizin kanıtı olamaz mı? Yönetme biçimimizi daha katılımcı, demokratik hale getirirsek herkesin çıkarına olabilecek bir gelecek var edemez miyiz? “Paydaş kapitalizm” ile.
Neo liberalizm, emperyalist kapitalizmin öz çocuğu, şekil değiştirse de, hep öyle kalacak
Çürümüş ve böyle olduğu için değdiği her şeyi çürüten kapitalizmin ömrünü biraz daha uzatabilmek gayretlerinin arttığını görüyoruz. Neoliberalizm, günümüz emperyalist kapitalizminin öz çocuğu. Ancak bu çocuk, kapitalizmin insanlık dışı yüzünü iyice açık etmesi ve milyarlarca insanı sefalet içine itmesinden kaynaklı devrimci patlamaların ana rahmine de dönüşmüş durumda. Neoliberalizmin sorgulanması ve bir kenara itiliyormuş görüntü verilmek istenmesi bundan.
Suçları açığa çıkmış, teşhir olmuş ve kitlelerin öfkesini üzerlerine çekmiş unsurlarını çöpe atarak kendilerini o suçtan azede kılmak ve arındıkları görüntüsü vermek kapitalist devletlerin bilinen taktiğidir. Böylece hem yükten kurtulur hem de yeni bir umut dalgası yaratarak kitlelerin desteğini tazelerler. Şimdi kimi kapitalistlerin ve kurumların devletlere önerdiği böyle bir yol işte. Biden yönetimimin Demokrat Parti’de başkan adayı olan ancak sonra kendisini destekleyen Sanders’in kimi söylemlerini, muhafazakar Johnson yönetimi de Corbyn’li İşçi Partisi’nin önerilerinden bazılarını yanlarına alarak halk dostu bir görüntü vermeye çalışıyor. Bu iki ülkede de Sanders ve Corbyn özellikle genç kitleler nezdinde büyük bir desteğe sahiptiler. Şimdi onların öne çıkardığı politikalardan kimileri halkları teskin etmek için fon malzemesi olarak kullanılıyor.
Dünyanın gerçek egemenleri, bu konjonktürde kemer sıkma politikalarını uygulamaları halinde onun yaratacağı devrimci sonuçlardan korkuyor. 2008 krizi sonrası pervasızca uyguladıkları bu yönlü politikaların büyük patlamalara yol açmasından korkuyorlar. Öte yandan ekonominin toparlanması ve sisteme olan inancın tekrar tesis edilmesi ihtiyacı, onları bir süreliğine halkın gelir kayıplarını telafi eden kimi politikalar izlemeye zorluyor. Girişte de alıntıladığımız Pay Pal’in başkanı Shulman’ın belirttiği gibi “Sistemin kendileri için çalışmadığını düşündüklerinde insanların demokrasiyi benimsemesini nasıl bekleyebiliriz?”
Ancak sistem halkların devrimci öfkesinden kurtulmak ve kapitalizme olan inancı tekrar tesis etmek için ne kadar reforma ihtiyaç duyarsa duysun, emperyalist kapitalizmin, yani küresel tekelci sermayenin çıkarlarının galebe çalması kaçınılmaz. Emperyalist kapitalizm sadece daha fazla kar için çalışır ve bir vampir gibi işçilerin emekçilerin emek gücünü emmek zorundadır.
Hiçbir makyaj malzemesinin gücü kapitalizmin insanlık dışı, çürümüş yüzünü maskelemeye yetmez. Bir süre çirkinliğini örtebilse de daha sonra akması kaçınılmazdır.
Not: Bu yazıda kullanılan kimi bilgiler Defence of Marxism sitesinde çıkan “Davos’ false promise of a ‘Great Reset’ reveals fear of revolution” adlı yazıdan alınmıştır.