“Egemenlik altındaki bilinç, bölünmüştür, kaypaktır, korku ve güvensizlik doludur.”
(Ezilenlerin Pedagojisi, Paul Freire)
Video‘da yaşlı vatandaş etrafını saran öfkeli kalabalığa karşı cansiperane biçimde AKP’yi savunuyor. Kararlılıkla yaptığı savunu, öfkeli kalabalığın öne sürdüğü karşıt argümanlara itibar etmemesi, kulak asmaması önemli bir temsil ediciliğe sahip. Yaygın bir haleti ruhiyetin yansıması.
Gerçekten, giderek geriliyor da olsa toplumun hatırı sayılır bir bölümü AKP’ye dönük inatçı desteğini kesmiş değil. Özellikle video’daki yaşlı vatandaş gibi derinleşen kriz koşullarında daha da yoksullaşan işçi, emekçi kesimler içinde bu destek kendini gösteriyor. Büyük ekonomik kayıplara uğrayan bu kitlelerin eskisi kadar olmasa da AKP’ye desteğini devam ettirmesi anlaşılmaya muhtaç bir durum.
Video görüntüleri, tarihsel ve toplumsal nedenlerin bağrında gelişen bu durumun psikolojinin alanına girecek kısmına dair önemli bir boyutu da gözler önüne seriyor. AKP’nin toplumu kutuplaştırarak arkasındaki desteği kalıcılaştırma yönlü politikasının, ona karşı haklı öfkeye sahip kimi kesimlerin yanlış tutum alışıyla da beslendiğine dair fikir veriyor. Bu tür videolar yaygın bir aşağılama eşliğinde sosyal medyada yer buluyor. İnsanlar bu görüntülerle ilişkili olarak AKP’ye oy veren milyonlarca insanı rencide edecek nitelikte yorumlar yapıyor. Yüreğini soğutuyor…
Lakin AKP’ye oy veren seçmene, ısrarla ve iştahla, cahillik, saman, bidon kafalılık vs. nitelikte yakıştırmalarda bulunmanın, oylarını (onurlarını) bir avuç makarna ve kömüre sattıkları yönlü hakaretler etmenin, AKP’ye karşı haklı öfke duyanların yüreğini bir süre soğutmak dışında bir şeye yaramadığını, tersine hakarete uğrayanları daha da kararlı destekçi haline getirdiği de bir vakıa. Bu nitelikli tutumun, görüntülerdeki öfkeli muameleye maruz kalmış yaşlı adam gibi insanlarda olumlu anlamda dönüştürücü bir rol oynamadığı/oynamayacağı açık. Aşağılanmanın verdiği öfkeyle AKP taraftarlığına daha bir kararlılıkla devam etmesi/ettirmeleri kuvvetle muhtemel.
AKP yoksul kitlelerin rızasını nasıl elde etti/elde ediyor?
AKP iktidarı, 2002-2010 arası döneminde, temel olarak uluslararası konjonktürün (ucuza borçlanma imkanlarının) yarattığı elverişli koşullarından faydalanarak geniş kesimlerin hayatına müspet etki eden iyileştirmeler yapabildi. Demokrasi ve özgürlükler bahsinde de olumlu beklentiler yaratabildi. Her seçimde artan kitle desteği bu “pozitif iklim”in ürünüydü.
Öte yandan AKP, iktidar olmasının sağladığı olanakları toplumu daha fazla dinselleştirmeye dönük olarak da kullandı. Dindar nesiller yetiştirmeye bu derece yatırım yapması, genel karakterinin yansıması olduğu kadar, bu sayede kitlelerin aklını daha fazla çelmeleme, gözlerini karartma imkanlarına kavuştuğunu bilmesiyle de alakalıydı.
AKP, ümmetçilik, dinsel kardeşlik demogojileri üzerinden çıkarları birbirine zıt güçleri aynı potada eritebilirken, çıkarları aynı olan ve bu yüzden sınıf kardeşliği içinde olması gerekenleri de birbirine düşmanlaştırabildi. Ve elbette kendisini de ümmetin/dindar kitlelerin koruyucu gücü olarak gösterebildi, ve bu sayede sözkonusu kitlelerin önemli bir kısmını fanatik taraftarları haline getirmeyi de başardı.
İşte AKP yanında saf tutmuş bu insanlara, kitlelere dönük aşağılayıcı, küçümseyici tarzda yapılan eleştiriler sözkonusu kitleler üzerinde dağıtıcı bir etki yaratmak şöyle dursun tersine kenetlenmelerine yol açıyor. Ötesi onları ekonomik demokratik çıkarları gereğince bir arada olmaları gereken kitlelerle de suni bir ayrışma içine de sokuyor.
AKP’nin sürekli olarak propaganda etttiği, mütedeyyin kitlelerin dinsel inançları yüzünden horlandığı, aşağılandığı demogojisine de elverişli bir zemin sunuyor. Bu sayede onların, normal koşullarda destek vereceği doğruların karşısında, yanlışların da yanında olmasına yol açıyor.
İşçi Sınıfının körel(til)en bilinci onu milliyetçi, dinci propagandanın daha fazla etki alanına soktu
AKP ve MHP’nin, işçi sınıfı ve emekçilere hayatı zindan eden kararların müsebbibi olmalarına rağmen nasıl olur da onların önemli bir bölümünün desteğini alabildiklerini anlamak için biraz geriye gitmek gerek. 12 Eylül faşist cuntasının sol örgütlülükleri dağıtan ve kaynaklarını kurutmaya dönük vahşi uygulamaları ve sosyalizm etiketli ülkelerin çöküşü, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlülük düzeyi ve bilinç seviyesi üzerinde ağır tahribat yarattı. İşçi sınıfının kendisi için sınıf olmasını mümkün kılacak bilinç seviyesini çok gerilere düşürdü, ortaya çıkan boşluk devletin planlı müdahaleleri ile dinci, milliyetçi ideoloji ile dolduruldu. Sınıfsal kavrayışı kör eden bu etmenlerin varlığı altında işçi sınıfı ve emekçi yığınlar adeta cellatlarına aşık edildi.
Elbette geniş kesimlerin -ekonomik çıkar ilişkileri içinde zenginleşenler dışında- kendilerini çok zorlu koşullar içinde yaşamaya mahkum eden siyasal iktidara verdiği destek sonsuz ve yıkılmaz değil. Halkın çıkarları ve özlemlerine karşılık gelecek bir programı ortaya koyabilecek, güven veren birleşik bir muhalefet bu sonu yakınlaştıracak en önemli etmen. Aynı muhalefetin AKP’ye oy verdi diye sözkonusu kitlelere olmadık hakaretler yapmayacak bir akla ve duruşa sahip olması ve kitleleri bu noktada eğitmesi de önemli.
Evet, sürecin tersine çevrilmesi, diğer etmenler yanında, yoksul emekçi halk nezdinde yürütülecek sabırlı bir çalışmayı ön gerektiriyor. AKP, MHP’ye oy veren sıradan halk unsurlarına karşı çok özenli bir dil kullanılması ve onlarlı kaba biçimde yargılamaktan vazgeçilmesi gerekiyor.
Yukarıda izah ettiğimiz gibi, bugünün Türkiyesinde devletin ideolojik aygıtlarının yoğun etkisi altında kalan insanlarda bu yönlü düşüncelerin gelişmesi çok anlaşılabilir nedenlere dayanıyor. Bu kesimlerin büyük bölümü itildikleri koşulların dönüştürücü etkisi ve gerçeklere dönük propagandanın gücüyle mevcut pozisyonlarını değiştirecekler. Bunun aksini düşünmek ancak yılgınların ya da halk gerçekliğine sırtını dönmüş olanların işidir. Bizim işimiz değil…