Gazete Yolculuk Haber Merkezi / Buse Söğütlü
Bu yıl, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü eylemlerinin odağında erkek şiddetine karşı işletilen cezasızlık ve ekonomik krize karşı tepkiler yer alıyor. Kadınlar, Devrimci İşçi Partisi (DİP), Eşitlik Kadın Örgütü, İKD, Kadın Meclisleri, Kadınlar Direnişte, Kırmızı Gazete ve Sosyalist Kadın Hareketi’nin çağrısıyla 27 Kasım Cumartesi günü saat 18.00’de Kadıköy’deki Beşiktaş İskelesi’nde buluşarak taleplerini bir kez daha haykıracak.
Cumartesi günü yapılacak miting öncesi mitingin çağırıcılarından Kadınlar Direnişte, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Eşitlik Kadın Örgütü ve DİP ile konuştuk. Kadın temsilcilere, bu yıl 25 Kasım’ın kadınlar için anlamını sorduk. Yoksulluğa, sömürüye ve şiddete karşı ses çıkarmanın önemine vurgu yapan kadınlar, Cumartesi günü yapılacak mitinge çağrı yaptı.
“Kadınlar yaşadıkça bilinçleniyor, politik mücadeleye katılıyor, çünkü kurtuluşlarının politik mücadeleden geçtiğini görüyorlar”
Kadınlar Direnişte adına Elif Üçerli: “Bu sene İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının ardından gelen ilk 25 Kasım, bu nedenle bizler için anlamı çok büyük. Çilem Doğan’ın yaşam hakkını savunduğu için 15 yıl hapis cezasına çarptırıldığı, buna karşın kadınların yararlanması gereken 6284 kanunundan Boğaziçi kayyumu Naci İnci’nin yararlandığı bir atmosferde geçirdik 25 Kasım’ı. Başak Cengiz sokak ortasında samuray kılıcıyla katledildi, iki gün önce Kadıköy metrosunda bir erkek bir kadını bıçakla tehdit etti.
Pandeminin başından beri hayat kadınlar için daha da zorlaşırken ekonomik krizden de en çok etkilenen yine emekçi kadınlar oldu. İş yerinde daha fazla baskı evde daha fazla şiddetle karşı karşıya kaldık. Erkek egemen sistem dört bir yandan hayatlarımızı kuşatırken iktidarın gerici söylemleri kadınların sinmesini susmasını kendilerine biçilen kadere razı gelmesini hedefliyor.

Bu yaşadıklarımız elbette AKP’nin kadın düşmanı politikalarından bağımsız değil. Hiçbir şiddet vakası, hiçbir kadın cinayetini münferit olarak ele almıyoruz, almayacağız da. Kadınlar yaşadıkça bilinçleniyor, politik mücadeleye katılıyor, çünkü kurtuluşlarının politik mücadeleden geçtiğini görüyorlar. Sadece İstanbul Sözleşmesi veya 6284 de bizler için yeterli değil bizim sorunumuz erkek egemen kapitalist sistemle. Kadınların kurtuluşu sömürüsüz bir dünyada gerçekleşecek bunu biliyoruz bunun için mücadele ediyoruz bunun için devrimci mücadele ve kadın mücadelesini yarılmaz görüyoruz.
Sokaklardan en gür sesimizle mücadelemizi haykırıyoruz 27 Kasım’da da tüm kadınları Kadıköy’e direnişi mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”
“Kadınlar erkek egemenliğinin de kapitalist sistemin de nasıl kol kola ilerlediğinin farkındalar”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Melek Önder: “Kadınlar hayatta kalabilmek için, şiddetten uzak eşit ve özgür bir şekilde yaşayabilmek için her gün mücadele ediyorlar. Elbette 25 Kasım, 8 Mart gibi günler hem ülkemizde, hem de dünyada kadınların mücadelesinin yükseldiği günlerdir. Ancak biz sadece bu günlerde değil, yılın her günü adliyelerde, meydanlarda, iş yerlerinde, üniversitelerde mücadele ediyoruz. Kadın cinayetlerine, şiddete, eşitsizliğin her türüne karşı; bizi yoksulluğa, işsizliğe sürükleyen bu sömürü düzenine karşı örgütlü mücadelemizi sürdürüyoruz.
Bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kararı verildi. Ama kadınlar kazanımlarından, haklarında tek bir kişinin kararı ile vazgeçecek değil. Nitekim de vazgeçmiyor. Her cümleye “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” diye başlıyoruz. Biliyoruz ki, Başak Cengizleri de Şebnem Şirinleri de nice kadını yaşatacak olan da İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284’ün uygulanmasıdır.

Pandemide kadınlar şiddetle baş başa bırakıldı. Şiddet uygulayan erkeklerle aynı evde kalmak durumunda kalan kadınlar, haklarını kullanmayı ertelemek zorunda kaldılar. Kadınların zaten ağır olan iş yükleri, temizlikle, evde eğitimle, bakım yüküyle katlandı. Pandemi döneminde açığa çıkan ekonomik kriz ise bugün giderek derinleşiyor. Kadınlar, emekçiler, gençler işsizliğe, yoksulluğa sürükleniyor. Ekonomik krizde en önce işten çıkarılanlar kadınlar olabiliyor. Erkeklerle aldığımız ücret arasında zaten var olan uçurum giderek büyüyor. Güvencesiz çalışma, esnek çalışma koşulları, baskılar en çok kadınları etkiliyor. Ama kadınlar sadece tüm bu olanlara bitenlere sadece öfkelenmiyor. Bütünlüklü bir mücadele için örgütleniyorlar. Kadınlar kendilerine şiddeti, baskıyı reva gören erkek egemenliğinin de emeklerini sömüren kapitalist sistemin de nasıl kol kola ilerlediğinin farkındalar. Hepimiz eşit ve özgür olmadan; tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmadan kurtuluşumuzun mümkün olmadığının farkındayız. Eşit, özgür olmak için; şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya kurmak için mücadelemizi büyütüyoruz. Cumartesi günü 18:00’da Kadıköy’de tüm kadınlarla ve LGBTİQ’larla buluşuyoruz.”
“Yalnızca kadın düşmanı politikalar karşısında savunma halinde olan değil, kreş, yemekhane, etkin koruma gibi somut talepleri olan, örgütlü bir kadın hareketi yaratmak zorundayız”
Eşitlik Kadın Örgütü’nden Demet Koca: “Ekonomik kriz, pandemi ve tek adam rejiminin yarattığı siyasal krizlerle birlikte artık toplumsal bir kriz halinden rahatlıkla bahsedebiliriz. Ekonomik krizin pandemi ile birlikte çok hızlı bir şekilde derinleşmesi ve kadınların, özellikle de yoksul kadınların bu çarklar altında sıkışıp kalması bizlere kadınların ezilmesinin aslında toplumsal eşitsizliklerle, kapitalizmle, sermayenin aç gözlülüğüyle ne kadar da iç içe bir sorun olduğunu gösteriyor. Pandemi döneminde toplu işten çıkarmalardan en çok payını alanlar kadın emekçiler oldu, yoksulluk arttıkça kadına şiddet vakaları da arttı, gıda ve çocuk bakımı gibi giderlerin fiyatları arttıkça kadınların omuzlarındaki yük de iki misli artmış oldu. Kapitalistler, hükümet politikalarıyla da el ele bir biçimde kadınların üzerine bindirilen bu yükten karlarına kar katmaya devam ediyorlar. İşyerlerinde kreş yok, asgari ücret hesaplanırken kreş ücreti buna dahil edilmiyor. Çocuğa kim bakıyor? Anne bunu nasılsa bedavaya yapıyor diye düşünülüyor. Aynı döngü yemek, temizlik ve bütün ev işleri için de tekrar ediyor. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemin kadınların ezilmesinden işte böyle doğrudan, somut bir çıkarı var. Hal böyle olunca da kadınları evlere kapatmak, toplumsal hayattan dışlamak, sessizleştirmek adına kadın düşmanı politikalar devreye giriyor. Hükümetin kadın politikaları işte bu ezilme ilişkisini meşrulaştırmak üzerine kurulu. Kadınlar şiddet görsün, çocuklar istismara uğrasın, gerekirse öldürülsünler ama bir şekilde kervan yürüsün. Erdoğan’ın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması da bu kadın düşmanı politikaların somut bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Fakat işin bir de şöyle bir boyutu var: İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken de zaten uygulanmıyordu. Ancak bir kadın cinayeti olacak, bu da sosyal medyada geniş kitlelerce tepki görecek ki faili bir şekilde tutuklasınlar. Fakat kadınların hayatı yalnızca bu ihtimale veya bir sözleşmenin yürürlükte olup olmamasına terk edilemez. Aynı şekilde, kadınların sorunları da yalnızca şiddet vakalarından ibaret değil. Bu yüzden biz şunu diyoruz: Mücadele yaşatır!

Yalnızca kadın düşmanı politikalar karşısında savunma halinde olan değil, kreş, yemekhane, etkin koruma gibi somut talepleri olan, örgütlü bir kadın hareketi yaratmak zorundayız. Örgütlü bir kadın hareketi yaratmak demek toplumu örgütlemek ve toplumsal bir değişimi getirecektir. Ancak bu şekilde, yani mücadele ederek var olan haklarımızı koruyabilir ve daha fazlasını kazanabiliriz. Hayat; cinsiyet fark etmeksizin emekçiler için bir cehenneme çevrilmiş durumda. Kadınlar ise bu cehennemde bir kat daha aşağıdalar. Her gün sesli ya da sessiz bir şekilde biriken bir öfke var, son birkaç gündür yapılan eylemlerde de bu öfkenin bir arayış içinde olduğunu görüyoruz. İşte biz bu öfkeyi kadınlar için, 12-13 yaşlarında çalışmak zorunda bırakılan çocuklar için, sabah karanlıkta evden çıkıp gün yüzü görmeden eve dönmek zorunda kalan emekçiler için örgütleyeceğiz.
Eşitlik ve Özgürlük Mücadelesinde Kadınlar En Öne!”
“En az ekmek kadar ihtiyaç duyduğumuz hürriyet için emekçi kadınların verdiği mücadelelerin sesini alanlara taşıyacağız”
Devrimci İşçi Partili Kadınlar adına Armağan Tulunay: “Türkiye’de kadınlar her gün yeni bir kadın cinayeti ile, kadına yönelik şiddet haberi ile karşı karşıya kalıyor. İstibdad, bir yandan kadın cinayetlerinin politik olmadığını ileri sürerek bunları tek tek erkeklerin işlediği suçlar gibi gösteriyor ve şiddetin sistematik yanını gizliyor, şiddetin asıl faili olan erkek egemenliğini koruyor. Diğer yandan ise İstanbul Sözleşmesi’nden kadınların bütün itirazlarına, eylemlerine rağmen çıkarak, kadınları koruyan yasaları uygulamayarak kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklüyor, failleri cesaretlendiriyor.

Kadın cinayetleri politiktir ve kadına yönelik şiddete karşı verdiğimiz mücadeleyi, fail erkeklere karşı olduğu kadar siyasi iktidara ve erkek egemen kapitalist sisteme karşı da vermek zorundayız! Bu düzenin kadınlar için anlamı sadece şiddet değil. Aynı zamanda ekonomik krizin, işsizliğin, hayat pahalılığının en ağır yükünü taşımak demek. Mutfaktaki yangın bitmiyor ve o yangın en çok emekçi kadınları vuruyor. Ama kadınlar bugüne kadar hiçbir zaman susmadı, mücadeleden hiçbir zaman geri durmadı. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz diyerek meydanları doldurdu. Indomie Adkoturk’te, Bel Karper’de, Xiaomi’de, Enka Sac’ta ve başka fabrikalarda haklarına sahip çıkarak mücadelenin en önünde yer aldı. İşte bu yıl 25 Kasım’a karşıtlık damga vuracaktır. Bir yandan meydanlarda erkek egemen kapitalist sistemin, istibdadın kadınları işsizlikle, yoksullukla karşı karşıya bıraktığı, baskı ve tahakküm altında, hayatlarını dahi koruyamadıkları bir yaşama mahkûm ettiğini ifade edeceğiz. Diğer yandan ise, yaşamlarını savunmak için, ekmeklerini korumak için ve bugün en az ekmek kadar ihtiyaç duyduğumuz hürriyet için emekçi kadınların verdiği mücadelelerin sesini alanlara taşıyacağız.”