Marksist feminist yaklaşımda demokrasi tanımı özelinde Marx’ın getirdiği eleştirileri feminist kuramla tamamlamak oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Demokrasi kavramı ilk defa Antik Yunan’da doğrudan demokrasi ile karşımıza çıkmış sonrasında sınıf mücadeleleri ile değişip-dönüşen toplumlar tarihinde var olmaya devam etmiştir.
Antik Yunan’dan bu yana terim olarak halk iradesini içerisinde barındıran demokrasi kavramını güncel konjonktürde anlamlandırabilmek için Antik Yunan’da var olan doğrudan siyasal katılım şeklinde değil demokrasiyi Avrupa’da feodalitenin son bulmasıyla beraber bir dizi burjuva devrimleri ile oluşan liberal demokrasi adıyla var olan biçimi üstünden okumak gerekir. Çünkü Marx’ın demokrasi eleştirisi burjuva toplumsal ilişkilerinden ve aynı zamanda kapitalizmden ayrı düşünülemez.
Burjuva devrimleri ile beraber ortaya çıkan liberal demokrasi bir diğer adı ile haklar rejimi, eşitlik ve özgürlük kelimelerini kapitalizmin içinde var ederek burjuva toplumsal ilişkilerinin mihenk taşı haline getirmiştir. Hegel’in sonrasında ise Marx’ın değişip-dönüştürerek kullandığı sivil toplum kavramı; burjuva toplumsal ilişkilerini yani bireylerin birbirleri ile yeniden üretim ilişkilerini toplumsal iş bölümü ve artık değer üzerinden örgütlemeye çalışır. Liberal demokrasi, meşruiyetini halktan alan bir iktidar yaratma kurgusu ile örülen burjuva toplumsal ilişkilerini bireyci, rekabetçi ilişki düzlemlerini yeniden üretmektedir.
Haklar rejiminin bir gösterge olarak önümüze sunduğu eşitlik ve özgürlük kavramları kapitalizmin kendi iç çelişkilerini devam ettirebilmesi için birer kılıf niteliğindedir. Burjuva demokrasisinin maddeci tarih anlayışında olduğu gibi bir eşitlik olgusu yaratmamasının en önemli argümanı kanunda var olan toplumun tüm bireylerini eşit kılacak yasalar üzerinden sivil toplumdaki eşitsizliği yeniden üretmesi aynı zamanda bunun üzerinden mülkiyet ilişkilerini de yeniden üretilmesidir. Birbirleri ile ilişki içerisinde gelişen bu üretim biçimleri eşitliğe dayalı değil aksine bireyin sermaye ile üretim ilişkileri içerisinde yabancılaşmasıyla beraber hayatta kalma becerisini kazanmaya çalıştığı bireysel formasyonuna dayalıdır.
“Marx, özgürlük ve eşitlik denkleminin, insan hakları ideolojisinin veya ‘burjuva demokrasi’ sinin özünün, ‘gerçek temel’i oluşturan mal ve para dolaşımının idealize edilmiş bir temsili ile özdeş olduğunu görür.”
Burjuva demokrasisinde var olan bireyin özgürleşmesi olgusu emeğin özgürleşmesi ile mümkündür. Emeğin özgürleşmesi ise bireyin üretim araçlarına sahip olamama ya da üretim ilişkileri içerisinde kendine yetememe durumudur. Böylelikle Marx’ın zorunluluk olarak tanımladığı üretim araçlarına özgürce sahip olmak durumunun ana çelişkisi çalışma özgürlüğüne sahip olabilmek ama yaşama özgürlüğünün elinden alınmasıdır.
“Vicdan ve din özgürlüğü, bilgi alanlarında serbest rekabetin egemenlik ifadesinden başka bir şey değildir. (Marx – Engels, 2012: 49)”
Feminist hareket, burjuva demokrasi ilişkileri içerisinde kadınların siyasal kurtuluşunu hedefleyen praksisler geliştirdi. Liberal feminist hareketin en önemli öncülü, burjuva demokrasisi içerisinde kanunlar nezdinde yurttaşlık hakkı edinen kadınların erkeklerle eşit siyasi haklara sahip olarak piyasa ekonomisine arzu edilen ivmeyi kazandırmaktır. Liberal feminizmin yükselmesi ile beraber feminist mücadele sadece ‘’yurttaşlık’’ talebi üstünden örgütleniyor gibi görünmektedir halbuki tarihsel araştırmalar göstermektedir ki kadınlar, burjuva toplumsal ilişkilerin yerleşikleşmesine ve dışlayıcı demokratik biçimlerde ifade bulmalarına kararlılıkla karşı çıkmışlardır. (Federici, 2004)
Liberal feministlere göre başat aktör olan piyasa, eşitsizlik düzenleyici bir konumda durarak kadınlara fırsat eşitliğini sağlayabilmek. Kamusal alanda üretici güç olarak daha fazla bulunabilen kadın, eril zihniyet ile örülmüş burjuva toplumsal ilişkilerinden kurtulabileceği sanmaktadır. ‘’Çünkü geleneksel cinsiyet rolleri, onları üstlenenler tarafından gönüllü olarak kabul edildiği sürece fırsat eşitliğiyle bağdaşır.” (Conway, 2000: 9- 10)
Liberal demokrasinin sağladı haklar bakımından kadınlara içkin olan nitelik sadece siyasal görünürde olmakla beraber sınıfsal, ırksal ve kültürel niteliklerinden dışlanmıştır. Emperyalist ülkelerde kadınlar sadece siyasal statü olarak yurttaşlık’ talebi ile mücadelelerini şekillendirirken sömürge olarak mülksüzleştirilmiş ülkelerde kadınlar kıyımlar, soykırımlar ve kölelik biçimlerine karşı mücadelelerini şekillendiriyorlar.
Emperyalistlerin yayılmacı savaş stratejilerin meşru ana kliğinin ‘’demokrasi yaymak’’ olduğu mevcut konjonktürde köktenci ataerkinin bu stratejilerle yeniden üretildiğini görmekteyiz. Ataerkinin yeniden üretildiği savaş politikalarını yok sayarak liberal demokrasinin eşitlikçi kalkınma politikalarından feminist mücadele zemini kurmak eril zihniyet ile örülmüş toplumsal ilişkileri büyütmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Sonuç yerine
Ataerkinin sadece bilinç içerisinde var olduğunu, siyasal hegemonyanın eril ayağının toplumsal cinsiyet bağlamında dağılması ile birlikte ataerkil zihniyetin çözüleceğini düşünmek, liberal demokrasinin ‘’demokrasi krizlerine’’ inanmaktır. Demokrasinin sürekli akse halinde olması ve bu krizleri çözmek için kemerleri iyice sıkmasının kadınlar nezdinde olası durumu baştan aşağı felakettir. ‘’Akse’’ yalanının öznesi olan emperyalist devletler nasıl ‘’demokrasi yaymak’’ adı altında müdahalelerde bulunuyor ve sömürü düzlemini genişletiyor ise kadınlar nezdinde de durum bundan ibarettir. Bu yüzden emperyalistlerin diline pelesenk olmuş kriz yalanı kadın mücadelesi için olası bir sarmal haline dönüşmüş ve liberal feminizmin ateşleyici kuvveti haline gelmiştir.
Burjuva ideolojisi ve onun mekanizmaları ile beraber mücadele örenler, kadın mücadelesini kamusal alana sıkıştırmış durumdadırlar. Sadece iktisadi iktidar alanları için mücadele etmektedirler. Burjuva ideolojisi, kadınların kapitalist üretim ilişkileri içerisindeki üretim ilişkilerini yeniden-üretmesi ya da sermaye birikimine katkılar sağlaması ile kadınların bedenleri ve düşünsel üretimleri üzerinde tahakküm kurarak onları tahrip etmektedir. Burjuva demokrasisine tabii kılınan haklar kadınları özgürleştirmek yerine onları zapturapt altına almaktadır. Bu bağlamda devletin oluşturduğu aygıtlar ile değil burjuva ideolojisinin kendisi ile hesaplaşılmalıdır.